AİLE HEKİMİ ACİL NÖBETİNDE

AİLE HEKİMİ ACİL NÖBETİNDE
 

Bu aile hekimleri hastane nöbeti tutmamak konusunda ortalığı velveleye verdiler ya, merak ettim, neymiş bu nöbet olayı bakayım anlayayım istedim. Bu maksatla Eskişehir’de bir aile hekimini sabah mesaisinden nöbet bitimine kadar takip edeyim, neler olup bittiğini kendi gözlerimle göreyim dedim. Tanıyanlar bilir, bendeniz en sonunda bir hortlak olduğumdan mütevellit, peşine takıldığım hekimin beni fark etmesi imkanı yoktur. Ben de bu avantajımı kullanarak o günün nöbetçi aile hekimini tespit edip ensesinde bitiverdim.

Bu, sabahtan öğlene kadar haldur huldur birşeyler yaptı ofisinde. Kapısının önü maşallah öğle paydosuna kadar hiç boşalmadı. Bebekler geldi, gebeler geldi, bilgisayardan bir formlar hazırladı, sohbetler etti, kavgalar etti falan öğle paydosu geliverdi. Yemeğini yİyip geldikten sonra da aynı koşturmacada terledi durdu. Saat 15.30 olduğunda kapısının önünde on kadar hastası beklemekteydi. Anladığım kadarıyla, saat 16.00’da nöbette olması gerekiyordu. Yazık, bir telaşla, koşturmacayla kapıdaki hastaların muayenelerini falan bitirip arabasına doğru koşturdu. Ben de hemen arkasından arabaya atladım. Jet hızıyla hastaneye yetişti ama bu sefer de arabayı park edecek yer bulamadı. Telaştan ve yorgunluktan bir iki kez kaza tehlikesi de geçirdi. Uzun aramalardan sonra park yeri bulup arabasını park ettikten sonra hastane kapısına doğru yürüdü. Fakat pek koşacak hali kalmamıştı. Yürüyerek büyük kapıdan içeriye girdi.

İçeri girer girmez, acil serviste bir gürültü koptu, koşturmacalar falan oldu. Ben de şaşırdım ne oluyor diye. İki görevli ellerinde bir sedyeyle buna doğru koşturdular, biri hızla bacaklarından, diğeri kollarından tutup bunu hızla sedyeye yatırdılar. Bir yandan da bağırıyorlardı; “ Rengi bembeyaz, aşırı halsiz görünüyor, iç kanama falan olabilir…” Hayda…

Adam derdini anlatmaya fırsat bile bulamadı yazık. “ Ben, nöbet…” falan demeye çalışıyor ama cümlesini tamamlatmıyorlar ki adama. “ Nöbet geçiriyor herhalde, nöbet diyor…” diye bağrışıyorlar. Bunu karga tulumba müşahede odasına taşıdılar, hızla koluna serumu da taktılar… Hemşirenin biri kalçasından bir iğneyi de yaptı mı… Her şey göz açıp kapayıncaya kadar olup geçiverdi. Biraz kalçadan yediği iğnenin etkisiyle, biraz da karakteri suskun, sessiz, mazlum karakterli olan bu adının sonradan Sinan olduğunu öğrendiğim hekim ne olup bittiğini anlayamadan EKG’si de çekildi, tahlilleri yapıldı, serum yarılandı, kalçadan iğneyi yedi… Bütün tahliller normal çıktı şükür. Serumdaki şekerin etkisiyle biraz rengi yerine geldi. Fakat kalçasından yediği iğnede sersemletici bir şey olmalı ki uykusu bastırıyordu. İlgili hekim tahlillere falan baktıktan sonra “ Bir şey görünmüyor” dedi. Bizimki o esnada “ Ben aile hekimiyim” diyebildi. İlgili hekim, bunu sedyeyle apar topar müşahade odasına alanlara çok kızıp bağırdı bu sefer “ Eee ama bu kaçıncı aile hekimi, rengi solmuş, bitkin, sürünür görünen kimi görseniz serumu yapıştırıyorsunuz yahu… Altıncı mı bu, kaçıncı?” dedi. Diğerleri özür dilediler. “ Ama siz de gördünüz doktor bey, benzi bembeyazdı” falan dediler… Neyse, serumu bitmesini beklemeden çekip çıkardılar, binbir özürler falan dilediler…

Bu yataktan kalktı, “ Nerede yeşil alan?” diye sordu. Herkes şaşırdı, “ Yeşil ne doktor bey?” dediler… “ Yeşil alan diyorum, hani nöbet tutacağımız yer…” “ Öyle yeşil falan değil de doktor odamızda oturabilirsiniz…” Peki ne yapacağım orada?” “ Buyrun doktor bey, zaten size karşı mahçubuz, buyrun doktor odasına geçin…” Bu, kapısında doktor odası yazan odaya girdi. İçeride iki kanape, küçük bir televizyon vardı. Kanepenin birinin üzerinde yeşil bir minder vardı. “ Yeşil alan burası herhalde” diye kendi kendine espri yapıp o minderin üzerine oturdu. Fakat kalçasından yediği iğnenin etkisiyle bir iki dakika sonra da uykuya dalıverdi. Nöbeti gece yarısı 24.00’de bitmesine rağmen bunu uyandırmaya kıyamadılar. Sabah saat 10.00’da kendiliğinden uyandı ve saatine bakar bakmaz da panik oldu. “ Tanrım, hastalar kapıda birikmiştir” diye jet hızıyla hastaneden fırlayıp ASM’ye koşturdu…

Gördüğüm kadarıyla uyurken aşırı horluyordu ve de uykusunda konuşuyordu. Konuştuğu bir çok şeyi anlamadım ama şu bölümü anladım sanırım;

“ Kastamonu’dan radyocu doktor Zafer Bey… Şarkıyı Çorum’dan Ali Bey, İzmir’den Alper Bey, Aksaray’dan Şenol Bey, Eskişehir’den Mithat Bey için istiyorum. Sağlık bakanımıza gelsin…”

Şimdi yalan söylemeyeyim, hangi şarkıyı istediğini duyamadım…

Gene görüşeceğiz tabii ki… Görüşeceğiz… Görüşeceğiz…

Dr. Mengele

Eskişehir Web Tasarım